16 Ağustos 2010 Pazartesi

Inception


Tembellik ve Virüs illetinden muzdarip bir şekilde yorgan döşek modunda takılıp, ilaç için eczane köşelerinde sgk'nın online sisteminin çalışmadığı bir günde, sizler için olmasa bile tembelliğimden kurtulmak için ilaç gibi bir konu;

Inception (Başlangıç)
Memento ile akıllalarımızı karıştırıp defter defter okutturan, Prestige ile şaşım şaşım şaşırttıran, Dark Knight'la şövalyeyi gerçek kimliğine kavuşturan Christopher Nolan bu seferde zaten aklımızda olanı aklımıza gayet güzel bir görsel anlatımla sokuyor.

İçerikten önce ambalaj konusunda yorum yapmak gerekirse, 3D nin peşin fiyatına 18 taksitle evlerimize girmeye başladığı günlerde bu filmi sinemada 3d seyretmiş olmayı tercih ederdim.Bu vesile ile filmin 3d versiyonu varda bizim sinemacılar getirmediyse kendilerini elektronik marketlerin Tv ve Blue Ray reyonlarına havale ediyorum.Yok yönetmenin tercihi ise saygı falan duymadan Kadir İnanır'dan 3d çekseydin ulen adlı repliği sarf ediyorum.

Öncesinde bir sürü kaynakta yer almasına, hepimizin bireysel olarak gerçekliği sorgularken kenarından geçtiğimiz "acaba bütün bunlar bir rüya mı?" şekilli sorulara ve Matrix ile birlikte kitlesel anlamda hayatımıza giren bambaşka bir gerçeklik arayışımıza Christopher Nolan diliyle yeni bir soru işareti ekliyor film.

Aslında soru işaretleri birden epey fazla , sonradan düşününce her bir katman ile ilgili, aynı katmanlar arasındaki zamanların geometrik artışı gibi sorular da artıyor.

Memento gibi hikayenin sonundan başlayan bir olay örgüsü, ki allahtan memento gibi ilerlemiyor.Hem giriş hem de gelişme döneminde akıcı bir aksiyon, sonlara doğru hafif tempo düşsede izleyeni çok fazla sıkmadan devam eden bir hikaye ve tüm bunların yanında gayet tutkulu bir aşk.

Kafanızda sorularla gidin izleyin , yeni sorularla çıkın sinemadan.Bir soru da benden gelsin Bu filmlerdeki gibi tutkulu aşklar gerçekten var mı?